19 Aralık 2016 Pazartesi

İYİYE DAİR

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Oğluma....

4 Temmuz 2005
4 Temmuz 2016
Zaman geçiyor minnoş. Büyüyorsun. Etrafıma baktığımda bizler aynı gibiyiz sadece çocukların büyümesiyle zamanın geçtiğine şahitlik ediyoruz.
Annelik.....
Ruhuma , bedenime , kalbime en iyi gelen ilaç. Etrafımda ki bizler yaşındaki kişilerin annelerinden ortak duyduğum şuydu : Çocuklarım(ız) nasıl büyüdü bilmiyorum. Bir baktık üniversite çağına gelmişler.  Ben geçen zamanın nasıl gittiğine şahitlik değilde seninle geçirdiğim zamanı dolu dolu - keyif alarak ve her ANını kazıyarak aklımızda yer etmesini istediğim için kıymet bilerek yaşadım ve yaşamaya da devam edeceğim.
Küçüklüğünden beri kocaman yüreğine , sevgi dolu ruhuna , vicdanına , merhametine , insanlığına , adil oluşuna hep hayran kaldım. Sevgin bana hep iyi geldi. Küçük ellerini yanağıma koyduğunda bilirdim ki herşey geçerdi. Çünkü o küçük eller her derda devaydı.
Beni tanımlarken hep "crazy" diye bahsedersin. Yani çılgın. İçimde varmış bir yerlerde demek ki; seninle ortaya çıktı. Kendi dünyanda çocuğuna göre de bir dünya açtığında herşey ne kadar da bambaşka oluyormuş. Çoğalıp , artıyormuş. Çocuğunu bir kenara iten , ilgilenmeyen , kendine kendine büyümeye çalıştırılan annelere kızıyorum. Çocuklar sevgiyle , ilgiyle , anlayışla , hoşgörüyle beslenirler ve büyürler. Bunlar olmıyacaksa yazık....
Çocukluğuna güzel anılar bıraktığımızı düşünüyorum.
Senin soru sorduğun anları , hep dinlemeyi seçtim. Bilirdim ki ; en çok öğrenmeye en açık olduğun zamanlardı .Yaşına uygun cevaplar vermeye özen gösterdim. Hiç bıkmadan usanmadan sana yardımcı olmaya çalıştım. Sonra gördüm ki ; sende aynı özveri ve anlayışla bana karşılık verdin. Sevgi oldu aramızda hep. Kızgınlık , bağırış , çağırış , anlayışsızlık olmadı hiç. Bizim aramızda ki en temel ve güçlü bağı SEVGİ oluşturdu. Bunun üzerine inşa ettiğimiz her duyguyu güzel yönlendirebildik.
Çoğu arkadaşım bana " senin gibi çocuklarının olmasını istediklerini"  söylediklerinde gururumu anlatamam. Bir anne için en güzel mutluluk. Bir sürü sen gibi çocuk. Ne harika....
Okulda veli toplantılarında öğretmenlerin senin değerlerinden , saygından ve insaniyetinden bahsettiklerinde onurlandım. Ders notları değildi sadece benim değerlerim. Vicdanlı , insanı , merhametli ve saygılı bir çocuk yetiştirmekti en büyük hedefim. Ve bunları öğretmenlerinden de duymak bir anne için tarifsiz duygulardı.
Teşekkür ederim güzel oğlum hayatımdaki değerlere sende sahip olduğun için. Teşekkür ederim küçük yaşına çok büyük olgunlukları sığdırdığın için. Teşekkür ederim hep gururum , onurum olduğun için.
Yeni yaşında da yine bizim hikayemizi yazmaya ve istediğimiz renklere boyamaya devam güzel yürekli oğlum....
Mutlu yaşlar şimdi ve her yaşında...
Sen varsan bana bişey olmaz 😊
Annen
Oya :)


21 Haziran 2016 Salı

MİNİMİNİMALİSTLİK

Bu aralar mottom bu 😊
Çıkış noktamda şu oldu. Haliyle yazın gelmesiyle,  yazlık kışlık yapma,  hurçları çıkarma işi başladı. Kışlıklar havaleli. Montlar , kazaklar yer tutuyor . Yazlıklar öyle mi ; 8 tişörtü koy üst üste 1 kazak yeri anca kaplar.
İşim gereği de kişilere stil danışmanlığı yaparken ; önerdiğim şu olur : " En az 6 aydır giymediğiniz kıyafetler bir daha ki sezona giyilmez. " Zamanı gelir , belki gibi cümleler burda pek işe yarayan cümleler değildir. Çünkü onu geçen yaz veya kış giymediyseniz önümüzdeki yaz / kış ta giyilmez.
Kendime de bunu uyguladım. Kıyafetlerle ne işim olmuşsa biraz fazlaca alınmış , giyilmiş . Genelde el değiştirmeyi şimdiye kadar yapsam da bu sefer ikinci el kıyafet satan sitelere resimlerini çekip koyup , satmaya başladım. Aaa iyiymiş bu 😉. Hem kıyafetlerim değerleniyor , hem para kazanıyorum , hemde az eşya mantığına geçişi uyguluyorum .

Bunu sadece giysiyle sınırlı tutmadım. Önceliğime şunu aldım ;     "İSTEK Mİ İHTİYAÇ MI ? " Bunu uygulamaya başladığımda , isteklerim önce beni esir etmeye çalışsa da onlara karşı durabilmeyi ve dirayet gösterebilmeyi başardım. Yani hınca hınç dolu gardrobumun çoğunun istekle alınmış kıyafetler olduğunu farkettim. Yaşasın böylelikle paramda cebimde kalacaktı.

Bunu size de tavsiye ederim. Almaya yöneldiğiniz herşey için kendinize istediğim için mi alıcam , yoksa ihtiyacımı mı karşılayacak diye sorun 😊. Benden söylemesi. Ekonomiye bir katkı da benden olsun .

Başka hangi alanlarda mimimalist olmaya çalıştığımı da paylaşayım. Arkadaşlıklar. Yeri baki , hiç değişmez olan sağlam dostluklarım harici arada sırada görüştüğüm , baktığımda bana birşey katması azalmış , beni artık beslemeyen arkadaşlıklardan uzaklaştım. Bu ne bir küslük , ne bir ayrılık. Sadece beslenmek..... veya artık beslenememek...

İstanbul da yaşayan çok tatlı bir tanıdığım ablam var. Eşiyle ve kedileriyle çok güzel bir evleri var. Evlerinin güzelliği şurdan geliyor ; fazla eşyaları yok. Gayet minimalist. İhtiyaç karşılayacak kadar eşyaları var. Öyle dizi dizi kahve fincanları yerine iki tane var.  Mutfak üstüne gelmiyor azar azar tabak - çanak. Onlara her gittiğimde çok etkilenirim bu minimalistliklerinden. Birde kendilerini ve fikirleri çok önemserim. 😊

Minimalistlik için birde şunu yaptım. Herşeyi tam , mükemmel ve 4-4 lük yapmak zorunda olmayı bıraktım. Ağır bir misyon bu. Yorucu. İnsanı ekstra efor sarfetmeye zorluyor. Aaa ne gereksiz öyle. ( tabii bunu diyen Oya şu an 40 yaşında ki Oya 😊 . Olsun o da hala öğreniyor . Biri öğrenmenin yaşı yok mu demişti ne 💚 ) Olması gerektiği kadar olsun.
Her yere yetişmek zorunda olmadığımı farkettim. Evimi  bal dök yala yapmak zorunda da değildim. Temiz olsun yeterdi.  Boş konuşmaları da duymak zorunda değildim. İnsanların 'o ne der bu ne der ' demelerini zaten çok duyan veya onların laflarına göre karar veren biri olmadığım için onları da duymazdan gelmeye başladığımda da;  işte dedim : " BU HAYAT SENİN HAYATIN. SADECE SENİN SORUMLULUĞUNDA. SEN NASIL İSTERSEN ÖYLE ŞEKİL VER. "  Hem minimalist hemde özgürlüğün yolunu buldum böylelikle.
Bizi tutan , fazla gelen ne varsa bunları bırakıp kendi hayatımızı yaşayamaya başlamak kadar güzeli yok. Az her zaman çoktur. Çokun içinde boğulur insan. Azınsa  içinde nefes  aldığını hissedersin. 

Az'a ve minimalliğe geçmeniz dileğiyle...

Sevgiyle
Oya :)

9 Haziran 2016 Perşembe

Büyümeye çalışan küçükler....

2 Sene önce oğlumla , 20 dairesi bulunan  apartmanımızdan  içinde milyon tane daire olan sitelere taşınma kararı aldık. .Buraya beni taşıyan en büyük etken , oğlumun,  benim  çocukluğumda sokakta oynayarak öğrendiğim oyunları oynayarak büyümesi  ve de  en önemlisi dışarıda -akranlarıyla - olmasıydı. Şu teknolojik çılgınlıklardan uzak ( faceten bana can göndersene , candy crush ta kaçıncı level dasın? .......v.b. ) çocuk olduğunu bilir şekilde ve çocukca büyümesiydi.
Çok şükür ki ; güzel oldu ikimiz içinde. Cidden biçok şeyde küçüldük. 220 metrekareden 75 metrekarede de yaşayabileceğimizi gördük. İki eşya eksik üç eşya fazla olmadan da olabiliyormuş. Oldu yani 2 senedir. Olmaz diye bişey yokmuş. Keyifliyiz burada. 
Oğlum okuldan geldikten sonra aşağıda arkadaşlarıyla basketbol , futbol oynuyor. Saklanbaç oynuyor. Havuza giriyor. Mutlu bir çocuk :) Haftasonu evimize misafir olan arkadaşlarımızda bizimle çok güzel vakit geçiriyor . Onların çocukları da aşağıda oynuyorlar. Bizde kahvemizi alıp sohbet ediyoruz onların keyifli oyunları sırasında. 
Hatta bir arkadaş çiftim oğulları için bizim siteye taşındı. Radikal bir karardı onlar için belki ama üçününde mutlu olduklarını gördüğümde ne güzel başı çektik böyle bir durumda diyorum. Hem komşum arkadaşım , hemde arkadaşım komşum :) 
Okulların son demlerinde ve sıcakların gelmesiyle en azından site içinde bizde havuz sezonunu açtık. Haftaiçi sakinliğiyle girelim dedim. 
Dediğim gibi milyon daireli bir sitede her yaştan çocuk bulmak normal. Bizimle eş zamanlı gelen iki küçük - büyük genç kıza takıldı gözüm. 12-13 tür en fazla. Küçük dememin sebebi şu : oğlumdan iki yaş büyükler en fazla sonuçta hala çocuklar, bedenleri de büyümeye çalışma durumunda  ; büyük dememim sebebi de  şu : makyajları yüzünde , ellerinde sigaraları , ve hiç düşürmedikleri selfie çekerleri 😐
2 saat kaldıysak havuz kenarında , o sürede hiç havuza girmediklerini söyliyebilirim. Suyun soğukluğu değil sebep ; makyajın bozuluyor olması. Ellerinden düşürmedikleri telefonlarıyla ; dudak büzüp , göz kırpıp , bikini halleriyle üstten , yandan , yok bu olmadı deyip 50 kere aynı selfieyi çekmeleri...
Niye bu kadar erken büyümeye çalışıyor bu küçük kızlar? Neden akıllarının bedenlerinden daha önemli olduğunu söylemiyor ebeveynleri ? Kendilerini teşhir ederek büyümenin onlara vereceği zararı hiç mi göstermiyor anneleri , babaları , büyükleri??? Küçücük bedenin içinde hapsolmuş , daha tam gelişmesini tamamlamamış büyük olmaya çalışan küçük kadınlar..... 
En hassas olduğum konulardır çocuklar ve çocukluk...! Hiç bir çocuk  erken büyümek zorunda kalmasa ....Büyüyoruz er yada geç. Hayat büyütüyor. Kimseyi olduğu gibi bırakmıyor.  40 yaşındaki Oya da büyüyor 11 yaşındaki oğlumda. Bazen hasarlı , bazen de hasarı en aza indirerek...  Zaman hiçbirimizi aynı tutmuyor. 
Çok üzüldüm o kızlar için. Tatmin duyguları birinin onu beğenerek , yapacağı like 👍 işaretiyle sınırlı kaldığından. Bizde bitiyor iş. Ebeveyn olmak bir takım sorumlulukları yerine getirmek demek. "Aman canım , ergen işte ! yada o naparsa yapsın ben kendimle kalıyım"  deyip kendi haline bırakmak demek değil. 
Çocuklarımız ebeveynlerinin sorumsuzluğu veya başıboş bırakmalarından dolayı bu duruma düşmesin. Bende annemin çocuğuyum. Ben de bu yaşımda ilgiyi annemden görmeyi nasıl istiyor ve buna da hakkım olduğunu düşünüyorsam , onlarda çocuk. Hemde çok küçük.!!! 

Sevgiyle 
Oya :) 

4 Haziran 2016 Cumartesi

Çocuk Gözüyle

Hepimizin kendine göre öyle yada böyle sıkıntıları , ağır gelen yükleri vardır sırtında. Kimimize kambur olur , kimimize yükümüzü  hafifletmek için şans tanır , kimimizeyse yeniden doğ ve küllerinden yeniden var ol der hayat. Zaman zaman etrafımızda ve kendimizde buna şahit olmuşuzdur. Birşey ters gittiğinde yolu değiştirmek gerektiğinde ve içimizde o cesaret olduğunda ; hayat bize yeni kapılar açar. 

Ben böyle bir durum içindeysem mutlaka çocuklardan feyz alırım. Hele bebekliğin ilk adımları ....o yürümeye geçene kadar kimbilir gün içinde kaç kez düşer düşer kalkarlar. Hiç pes ettiklerini görmedim. Yapamıycam yok. Bi daha deneyemem yok. El uzatırsın eli tutmadan kendi gözüne kestirdiği ,  o koltuktan destek alır yine dener. Ne tatlılardır ve cesaretlilerdir. İnsana güç verir. Ben çoğu zaman oğlum büyürken onun davranışlarını gözlemleyerek yol almaya çalıştım. Onlarda ki iyiniyet , ve hayata tutunma çabası her zaman kılavuzum olmuştur.

Birde onların gözüyle bakmayı seviyorum dünyaya. Düzler. Öyle mi böyle mi yok. Şu şöyle olsa bu nasıl olur yok. Dümdüz. İçlerinden geldiği gibiler. Canları nasıl isterlerse öyle. Oğlum büyürken , onunla şunu yapıyorduk : " Can'ın istiyorsa yap , can'ın istemiyorsa yapma ya da bir şeye çözüm getiremiyorsa için bilir ona sor " derdim.  içine nasıl soracağını anlamaya çalıştı 😊 epey bi. Sonra iç sesini duyabildi - ki onlar zaten zihinsiz , egosuz ve bilinç ile hareket etmediklerinden her söyledikleri içten gelir - . Ben danışanlarıma da şunu şöylerim. İçinden çıkamadığınız bir durum mu var , kafanızdaki baloncuklar gitgide çoğalıyor mu ? Böyle bir durumda etrafınızda çocuk varsa ona sorun. Nasıl yani derler ? Şunu mu yapsam daha iyi olur ; yoksa bunu mu ?  Diye sorduğunuzda İnanın verdikleri cevaplar sizin ihtiyacınız olan olucaktır :) 
Benden söylemesi ;)

Birde onların saflıklarına , masumluklarına hayranım. Art niyetsiz. Yalansız ,riyasız. Oldukları gibi. Hepimiz bir doğuyoruz. Hepimiz kendi ihtiyaçlarımızı karşılayana kadar ebeveynlerimize ihtiyaç duyuyoruz. Sonradan insanlar katil , hırsız , kötü ya da iyi oluyor. Bir hamura benzetiyorum bu aşamaları. Sen ona nasıl şekil verirsen o şekille büyüyor. Masum bir bebeğin büyüdükten sonra can alacağını hangimiz kestirebiliriz veya tahmin edebiliriz !!!??!!! 
Burada çok sevdiğim bir alıntıyla bitirmek istiyorum yazımı. Her zaman kulağıma küpe olmuştur bu çocuk yetiştirme konusunda .
Size de küçük bir ışık olsun diye ; belki çok kez  okudunuz ama birde benden gelsin 😉

Eğer bir çocuk kınanarak yaşarsa
suçlamayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk düşmanca davranışlar
içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir. 

Eğer bir çocuk alay edilerek yaşarsa
sıkılganlığı öğrenir. 

Eğer bir çocuk utanç içinde yaşarsa
suçluluk duymayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk hoşgörüyle yaşarsa
sabırlı olmayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk teşvik edilerek yaşarsa
güvenmeyi öğrenir. 

Eğer bir çocuk değer verilerek yaşarsa
saygı duymayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk eşitlik ortamında
yaşarsa adaleti öğrenir. 

Eğer bir çocuk güven duygusu içinde
yaşarsa inanmayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk beğenilerek yaşarsa
kendisinden hoşlanmayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk kabul ve dostluk içinde yaşarsa
dünyada sevgi aramayı öğrenir. 

Eğer bir çocuk düşmanlıklar içinde büyürse
saldırganlığı öğrenir. 

Eğer bir çocuk sevgi içinde büyürse
güvenmeyi öğrenir. 

Çocuk ailenin, aile de toplumun ürünüdür;
çocuk yaşadığını öğrenir.

Sevgiyle 
Oya :) 

31 Mayıs 2016 Salı

Renklerim

      Çok yakın bir zamanda bir dostumla renkleri konuştuk. Hepimizin bir rengi olduğunu ve kimimizin ses rengiyle , kimimizin ise; duruşuyla etrafına rengini yansıttığına hemfikir olduk.
Tek renk miydik, yoksa; renklerimiz değişiyor muydu? Bence herkesin içinde bir rengi vardı ve olduğu - seçtiği rengin etrafında dönüp duruyordu.
     
Oğlum; pek sever çimen yeşilini.Çocuk mağazalarında, iç çamaşırları 4-5 adeti bir pakette satılır. Bende oğluma 3-4 yaşlarındayken aldığım o meşhur pakette şansımıza bir tane yeşil külot çıkmıştı. Meşhur diyorum çünkü; bilen bilir o küçük yeşil külot bizim için yıllarca efsane olmuştu.Benzerini arandık durduk senelerce. Yıkandı , saç kurutma makinasıyla kurutuldu giyildi.Kirliyse yerine ikamesi bulunmaya çalışıldı :) Her gün  , her yere giderken üstünde olsun istendi o yeşil.  Ve O yeşil, oğlumun hayatında bir renge tutunmasının başlangıcı oldu. Sonrasında aldığımız her şey yeşilin tonlarında dolaştı.O huzuru, dinginliği , doğayı seçmişti renk olarak. Tam da kendine yakıştığı gibi....

 Benim rengim ne derseniz size: "gökkuşağının her rengi diyebilirim mesela " :) Ben'i kime sorsanız rengarenk diye tanımlar .Bende kendimi gökkuşağı diye tanımlarım. Renkleri pek sevdiğim doğrudur. En çokta gardrobum yansıtır bunu. Her renkten kıyafetim vardır. Dans edişimdir benim renklerle. Tamam her renk benimdi de peki hangi renk en çok bendi? Durdum düşündüm: KIRMIZI dedim en çok Oyayı yansıtan. Neydi kırmızının bendeki yansıması ?  Dinamizmi, hareketliliği, çoşkuyu, enerjikliği ,tutkuyu ,gücü,azmi ,başına buyrukluğu ,ulaşılmazlığı yansıtıyordu benim için kırmızı! Taşıdığımda kendimi iyi hissettiğim bir renkti.Dediğim gibi; seçtiğim rengin alt- üst tonlarında gidip geliyorum kimi zaman. Hep kırmızı mıyım? Hayır değilim tabi ki....Bu aralar şimdiye kadar hiç bir kırıntı dahi bulundurmadığım renklerin tadını deneyimliyorum mesela.GRİ ve HAKİ.Hiç giymem dediklerimi de giyebilirmişim ben ya diyerek giymeye ve hatta ısınmaya başladım. Sürekli aynı, ne duygu durumunda kalabiliriz;
ne de ruh halinde. Bir zaman öyleyken bir zaman böyle. Ne değişti peki ben GRİ ve HAKİ giymeye başladım? İçimdeki duyguları yönlendirebilmeyi öğrendim .Sabit kalmamayı, durumun şartları değiştiğinde seninde kabulünün değişebileceğini , kendini ifade ettiğinde daha anlaşılır olduğunu , anlaşıldığını hissettiğinde şefkat,sıcaklık , yakınlık duygularınn içini daha bir ısıttığını gördüm . Bunlarda bana iyi geldi.

Renklerinizi sizde bir düşünün...! Hangi renklerde gidip geliyorsunuz? İçinizi ısıtan rengi ne sebeple tercih etmiş olabilirsiniz? Bunlar basit gibi görünse de sizin bir nevi iç yolculuğunuza çıkmanıza basamak olan ufak taşlar. O zaman kolay gelsin.

Rengahenk olsun içimiz ve gülüşümüz....

Sevgiyle
Oya:)



Blogger olmaya aday adayı Oya:)

Merhaba ,
İlk yazıyı yazmak hiç de kolay değilmiş :) Gidip gelen tuşlarda bir sildiğim, bir yazdığım harfleri bir araya getirmek öyle kolay olmadı. İlk elin günahı olmaz deyip yazılmaya koyuldum. Sonrakiler daha iyi; daha yerine ulaşır olabilir belki. Ya da bir yere ulaşmasa da olur :) Ben yazıyorum.

Yazının ana fikri ne olsun diye düşünüp dururken, olmasa da olur dedim kendi kendime. Bu içinden geldiği gibi olsun. Sen de bak bakalım neler yazabiliyorsun, kelimeleri nasıl bir araya getirebiliyorsun dedim :)

Öncelikle ben kim miyim ? 11 yaşında çok tatlı bir erkek çocuğun annesiyim. Annemin- babamın  küçük kızıyım. Ablalarımın kardeşiyim. Bir dolu kişinin arkadaşıyım. Çok az kişinin dostuyum. Bunun yanında, eğitimini ve sertifikasını Beki İkala Erikli'den almış olduğum "Melek Koçu"yum. Kişisel gelişim uzmanı ve stil danışmanıyım.

Stil danışmanları ne yapar ?

- Öncelikle sizin vücut tipinizi belirler. Uzun boylu ya da minyon, kilolu ya da zayıf olmamız bizim vücut tipimizi etkilemez. Hepimizin bir vücut tipi vardır ve buna göre en doğru şekilde giyinmek esastır. Sonrasında  ten renginize uygun renkleri belirleyerek size yakışanı sunar.
- Bu aşamalardan sonra; gardrobunuzda eşleştiremediğiniz kıyafetleri birbiriyle kombinler. Gardrop detoksu yaparak uzun zamandır giyilemeyen kıyafetler ayırılır. Yatırım gardrobu için liste oluşturulur.
- Beraber alışverişe çıkılarak, hem yatırım gardrobu için parçalar seçilir, hem de kişinin tarzına ve vücut tipine göre alması, kullanması gereken parçalar belirlenerek stil danışmanlığı tamamlanır.

Kişisel gelişim ve melek koçluğunda neler yapılıyor?
- Bireysel yapılan seanslarda meleklerinizin rehberliğini size sunarak onların yol göstericiliğinde size kılavuzluk ediyorum.
- Kişisel gelişim içinde birçok konuyu barındırıyor. NLP, aile dizilimi, transformal nefes, reiki ve koçluk... Herbirinin alanı ve yapmış olduğu etkileri başka başka. Neticede hepsi farkındalık yaratarak görmediğimiz yönlerimizi ortaya çıkararak kişiliğimize küçük de olsa bir katkı sağlayabilmek ve bizi ilerletebilmek amacını taşıyor.

İlk yazımdan şimdilik bu kadar. Bakalım sonrasında sizlerle neler paylaşıyor olacağım :)

Sevgiyle....
Oya :)